Hey Ilgın! N’aber? Geçen yaz olanlardan sonra nasılsın bakalım? Eminim bir hayaleti özgürlüğüne kavuşturduğun için kendinle gurur duyuyorsundur. Bakalım tam paçayı kurtardığını düşünürken hiç beklemediğin anda başka bir sürprizle karşılaşınca ne yapacaksın? Zor bir seçim seni bekliyor: Yapmak istediklerine mi yoksa yapman gerekenlere mi odaklanacaksın? Yayın hayatı tam bir yılan hikayesine dönen Hayalet Dedektifleri serisinin ikinci kitabı sonunda çıktı. Geç olsun güç olmasın derler ya hem geç oldu hem de güç. Sanırım biricik kızımın oku…
Bu kitap bir çocuk kitabı olmasına rağmen, yazdığım ya da bir şekilde dahil olduğum diğer kitaplardan daha zorlu, sıkıntılı ve sancılı bir süreçten geçti. Hoş hala da geçiyor. Hatta şu satırları yazarken bile “Üff nereden bulaştım bu işe?” diye soruyorum kendime. (Gerçi cevabı biliyorum ama burada ismini verip aslanların önüne atmak istemiyorum.) Sırf yazımının başlangıcından bugüne kadar olan süreç bile başlı başına “yazar olmak isteyenlere tavsiyeler” niteliğinde. Eğer ileride bir gün birilerine tavsiyeler verecek seviyede biri olursam hep…
20 yazarın 21 öyküsü Kente Klark Çeken Öyküler başlığı altında karşında. Bu öykülerin 20'si bu kitap için yazıldı. Kitabın içine daldığında niteliğin niceliğin önüne geçtiğini fark edecek merak ve keyifle sayfalar arasında gezineceksin. “Emekli” isimli bir “Edirne” hikâyesi ile dâhil olduğum “Kente Klark Çeken Öyküler” antolojisi, 20 yazardan 21 kent hikâyesini içeriyor. Kent Kitap’ın 21. yılına özel olarak derlendi… Kitaba Emir Bolat, Peren Ercan, Tolga Yazıcı, Umut Çalışan, Alper Kaya, İbrahim Zorlu, Emrah Ateş, Polat Onat, Abdul…
Sevmiyor beni bu şehrin kadınları; farkındayım. Beni gördüler mi saklanıveriyorlar. Sadece kadınları mı? Söğüt dalları, asma yaprakları bile ben altlarından geçerken gölgelerine sığınmayayım diye içine kapanıyorlar. Hoş ben de onlara bayılmıyorum ya. Elimde olsa hepsinin kökünü kazırdım. Ama elimde değil işte. Işıkları bile sarmıyor be! Geceleyin sokak lambaları, gökyüzünde yıldızları, hepsi ölüm sarısı bir solgunlukta, buz gibi bakıp duruyor bana. Gece, ranzanın üst katına uzanmış tavandaki çatlakları seyrediyorum. En çok karpuz lam…
1993 yılının Şubat ayında, soğuk bir Cumartesi günü 15 yaşında bir çocuğun titreyen ellerinde açtım dünyaya gözlerimi. Nedense ondan öncesini hatırlamıyorum. Belli belirsiz birkaç insan, karton kutular, makine gürültüleri, mürekkep kokuları var aklımda ama tam net bir şey yok… İlk başta çocuğun beni koynunda saklaması hoşuma gitmişti. Hatta bunu beni soğuktan korumak için yaptığını düşünüp mutlu bile olmuştum. Meğerse saklanıyormuşuz. Ama neden ki? Saklanmayı gerektirecek ne yapmıştık acaba? Evin içine girer girmez kimseye göstermeden …
Yıl 2005, aylardan kasım. O sıralar henüz farkında değilim ama iki yıldır devam eden İstanbul maceramın son zamanları. Hani herkes gelirken “seni yeneceğim İstanbul” diye iddialı bir giriş yapar ya bense daha en başından “İlk fırsatta senden kurtulacağım” diye gelmişim. Hedefim küçük yani. Belki o yüzden sevemedim, sevmek istemedim. Hatta on dakikalık mesafede olmasına rağmen bir kez bile Büyükçekmece sahiline gitmedim. Bu yazının devamını HaberLotus web sitesinden okuyabilirsiniz…
Davulun sesi meydanı inletmeye başladığında vakit akşamüstüydü. Ufukta kaybolmaya yüz tutmuş güneşin kızıllığı, söğüt ağaçlarının yaprakları arasından evlerin kiremitlerine vuruyordu. Akşam kızıllığı ile buluşan kırmızı kiremitlerin rengi gittikçe bir kurşun yarasından sızan kana benziyor, sanki usulca damlardan toprağa akıyordu. Koca köyde, ritimsiz, ruhsuz, tekdüze bir davul sesinden başka hiçbir ses duyulmuyordu. Ne bir köpek havlaması, ne bir yaprak hışırtısı. Aynı şekilde köy meydanında toplananlar dışında ortalıkta dolaşan tek bir can…
Leto’nun Edirne’ye ilk gelişinin anısına Yer: Kadıköy’de bi yer Mekân: Tam olarak Leto’nun yatağı Tarih: 23.08.2008 Cumartesi Saat: 23.47 Eee malum gün geldi çattı. Adama iki hafta önceden gün verdik gidicez artık. Gidicez gitmesine de bu adam hırlı mıdır, hırsız mıdır hiç bilmiyoz. Allah muhafaza ya sapık falan çıkarsa? Her gün neler görüyoz haberlerde. Yok, ama ya. Gül gibi nişanlısı var. Benim gibi tipsize sulanacak değil ya. Ama belli mi olur abi? Can bu çeker, beşer bu şaşar. Yok, daha neler. Yat zıbar lan Leto. Kendin…
Sosyal Medya