Bizi diğerlerinden ayıran şey, kendi hayatımıza son verme özgürlüğümüzdür. Arkadaşım Doğa, aklına gelen her fırsatta almamı, mutlaka okumamı söyler dururdu. Onu her seferinde bir şekilde geçiştirsem de bu yıl 6.sı düzenlenen Edirne Kitap Fuarında görünce almamazlık edemedim. İşte Uçma Sanatı. İspanyol yazar Antonio Attariba'nın, 92 yaşındayken, kaldığı huzurevinin dördüncü katından atlayarak intihar eden babasının biyografisini senaryolaştırdığı, harikulade bir grafik roman... Hayatında hiç eğitimini almadığı halde, sadece ke…
Vatan, esaretin kara kışından çıkmış Cumhuriyetin baharını yaşarken, memleketin üzerine kırkikindi yağmuru gibi bastırmak ve hatta inkılâpların kalbine yıldırım düşürmek isteyenler vardı. Milletin kutsal değerlerini sahte vatanseverlikleriyle çıkarlarına alet etmeye çalışan vatan hainleri, görünmez ellerin maşası olmuştu. Kayıp bir ihtişamı ararken yozlaşmış bu bir takım fanatikler, halkın bağrında irtica yarası açmak, kardeşi kardeşe kırdırmak için çağın ötesinden bir alet kullanacaklardı: Tesla Silahı . Ha gayret dedik, fuarın il…
Bizler eksikliklerimizi kapatmakla ilgilenmiyoruz. Bunun yerine başkalarından çalıyor ve bi zimmiş gibi yapıyoruz. Daha doğrusu bir tür kolaj yapıyoruz hepimiz gündelik hayatta: Çal-yapıştır tekniği! Okumuyoruz, düşünmüyoruz, hissetmiyoruz, sevmiyoruz vs… Okuyor-muş, düşünüyor-muş, duyuyor-muş gibi yapıyoruz. Ellerimizde kadehler lüks salonlarda düzenlenen kokteyllerde, sırtımızda pahalı elbiseler, yüzümüzde yapıştırma bir gülümseme, “varmış gibi” yapıyoruz. Taklidin en kötüsü, en hamı. Var mıyız, yoksa var-mış gibi mi yapıyoruz? So…
“M.Ö 50 yılı… Galya tamamen Romalıların işgali altındadır. Hemen hemen… Yenilmez Galyalıların yaşadığı küçük bir köy, işgalcilere hala kafa tutmaktadır. Totoryum, Akvaryum, Toplantıyum ve Lavdanyum garnizonlarında görev yapan Romalı askerler için hayat hiç de kolay değildir.” Özellikle lise çağlarımda çizgi roman okuduğum için alay konusuydum. Sonraları büyüdükçe alay edenler azaldı. Kaldı ki değil alay etmek, evimi kundaklasalar geri adam atmam. Ben Asteriks hastasıyım aga. Eve her gün gazete girdiği ilkokul yıllarımda, Tercüman, Bulvar…
Bu çizgi romanda geçen hikaye Seyfettin Efendi'nin mübalağalı bir uslüpla yazdığı hususi notlarından derlenmiş olup, gerçekliğine dair bulgular şaibelidir. Normalde bu alanda çok fazla çizgi roman yorumu yapmayı düşünmüyorum. Hele ki tek sayılık ciltler dışında kalan devamlı serileri (zamanı geldiğinde Ken Parker hariç) yorumlamaya hiç niyetim yoktu. Ancak Seyfettin Efendi'nin bir ayrıcalığı hak ettiğini kabul etmem gerek. Ben, Türk çizgi romanının en büyük probleminin yeteneği belli bir standardın üzerine çıkan bir çi…
Türkiye'nin en pozitif çr eleştirmenlerinden, kesinlikle alınası, okutulası, kitaplıkta saklanası adamı SBD bile beğenmedim dedikten sonra olay bitmiştir abi. Tek cümle ile özetlersek: Vah benim Türk çizgiromanımın geleceği... Demek ki neymiş abi, Türk olarak macera dendiğinde aklımıza sevişmek, daha çok sevişmek, olmadık zamanlarda sevişmek, olmadık yerlerde sevişmek, ölene/öldürene kadar sevişmek geliyor. Sevişmek dediğime bakmayın, hikayelerin anlatımına bakılırsa doğru gelime sevişmek yerine argo da kullanılan eşanlamlısı…
En sonunda okuyabildim, hep merak eder dururdum; 2009 yılında piyasaya çıktığında bir kitabın 40 TL -ki bu fiyat şimdi bile fahiş- olması için nasıl bir neden olabilir diye... Velhasıl kelam güzel bir öykü. Diğer Rodeo çizgi romanları ile kıyaslayınca çok daha derli toplu, anlaşılır, kareler arası geçişleri güzel, ilerlemeye, içinden bir sürü başka macera üretmeye uygun bir senaryosu var. Ama öte yandan çizimleri çok da beğenmedim. Renklendirmenin oldukça güzel olmasına karşın, özellikle yüz çizimlerinde gereksiz karalamalar ben…
Sosyal Medya