Bizler eksikliklerimizi kapatmakla ilgilenmiyoruz. Bunun yerine başkalarından çalıyor ve bizimmiş gibi yapıyoruz. Daha doğrusu bir tür kolaj yapıyoruz hepimiz gündelik hayatta: Çal-yapıştır tekniği! Okumuyoruz, düşünmüyoruz, hissetmiyoruz, sevmiyoruz vs… Okuyor-muş, düşünüyor-muş, duyuyor-muş gibi yapıyoruz. Ellerimizde kadehler lüks salonlarda düzenlenen kokteyllerde, sırtımızda pahalı elbiseler, yüzümüzde yapıştırma bir gülümseme, “varmış gibi” yapıyoruz. Taklidin en kötüsü, en hamı. Var mıyız, yoksa var-mış gibi mi yapıyoruz?
Son zamanlarda
kitap okumak için ayırdığım zaman azaldı. Nedenler arasında biraz tembellik
varsa da sanırım en büyük darbeyi Ilgın’a vermeye çalıştığım uyku eğitimi
verdi. Annesinin ayaklarında sallayarak uyumaktan vazgeçirip birlikte yatarak
uyumayı öğretmeye çalışıyorum. Ancak çoğu gece Ilgın’dan önce ben uykuya yenik
düşüyorum.
Çizgili
Hayat Kılavuzu, çok, çok uzun zaman önce eşimin, daha flört etmeye başladığımız
ilk zamanlar bana hediye ettiği bir kitaptı. Bir ara ben bahsedince, tanıdığı
bir kitapçıya sipariş verip getirtmiş. O zaman için (muhtemelen etiket
fiyatından satın almıştır) gerçekten fahiş bir fiyatı vardı. Birkaç kez okumaya
niyetlendiysem de hep yarım bıraktım. En sonunda boş vakitlerimde okurum diye
işyerime götürdüm ve birkaç ayın sonunda bitti.
Her
ne kadar kılavuz olarak isimlendirilmişse de, bir kılavuz değil. Çizgi roman
konusunda bir kısım ciddi araştırmacıların yanı sıra profesyonel çizgi roman
okurlarının makalelerinden, incelemelerinden, tanıtım yazılarından derlenmiş
bir kitap. 1930’lar Türkiye’sinde başlayan çizgi romancılığın, günümüze (ilk
baskı 2002) kadar olan gelişiminin yanı sıra başta ülkemizde yayınlanan çizgi
romanlar olmak üzere dünya çizgi romancılığının kilometre taşları çizgi
romanlara, yayınlara, türlere kadar her şeye değinilmiş. Yüzeysel birkaç okur yazısının dışında çoğu
makale akademik seviyede.
Açılışı
yazısını Levent Cantek hazırlamış. Zaten kitabı derleyen de o. Atıflar,
kaynakça, anlatım dili, muhatap alınan okurun seviyesi… Resmen doktora tezi
gibi. 1933 yılında yayınlanan neşriyata atıf var. Ancak dediğim gibi kullanılan
dil, biz fani çizgi romancılar için aşırı ağır. “… ifade ve yorumlarla kaçış edebiyatı pejoratif bir anlamda kullanılacak…”
diye bir cümle var. 36 yaşında adamım, yüzlerce kitap okudum; pejoratifin
mecazi anlamına geldiğini bir çizgi roman derlemesinde mi öğrenecektim? Vay
bana vaylar bana… Saygı duymakla birlikte, “bu kadar uğraşa ne gerek var ki”
demekten de kendimi alamıyorum. Sonuçta beni bu dünyadan yarım saatliğine alıp
götürecek bir Zagor ya da Tommiks’i analiz etmeye bu kadar zaman harcanmamalı
diye düşünüyorum.
Birkaç örnek
daha verecek olursak yine Cantek’e ait “Nostalji
temelli bir yaklaşım içerisinde üretim/üretici olmadan da var olabilmesi, alanı
marjinalize eden esoterik bir dil içinde yaşanmasına neden olmaktadır” cümleler ya da arketip, karnavalesk gibi
Mollaosmanoğlu kitaplarına rahmet okutan kelimeler karşısında insan gerçekten
hayret ediyor.
Önsözün
ardından kitap 8 ana bölüme ayrılmış. Yerli ve tarihi, bizden çizgi romanların
anlatıldığı Kâğıttan Cengâverler ve Beyaz Perde Serüvenleri, İtalyan çizgi
romanlarının anlatıldığı Puxa Vida, diğer bölümlere nazaran kısa geçilmiş
Frankofonlar, çok daha detaylı olmalıydı dediğim Süper Kahramanlar, içimi bayan
ve ne gerek vardı dediğim Korkunun Kareleri, neden bu ismin verildiğini
anlayamadığım Bizim Mahallenin Çocukları, Manga’lardan bahseden hazırlandığı
dönem itibari ile kısıtlı Uzaktaki Güneş ve Vesaire isimli son bölüm.
Anlatım
yapılırken ana anlatım devam ederken, arasına çerçeveler içinde nispeten daha
kısa ve daha belirli bir alana ait bir makale daha yerleştirilmiş. Bu kitabın
beğenmediğim noktası. İlk makaleyi okuduktan sonra, tekrar geri dönüp, araya
serpiştirilen diğer makaleleri okumak zorunda kalıyorsunuz.
Hali
hazırda yazılmış makalelerden derlendiği için doğal olarak sık sık tekrarlar
mevcut. Misal, fumetti bölümündeki makale neyi anlatırsa anlatsın Mister No’nun,
Ken Parker’in attığını vuramaması, sıradan insanlardan olmalarından bahsetmeyen
yok gibi. Yine EsseGesse’nin açılımı, Sergio Bonelli’nin takma adı, Kinowa’nın
konusu onlarca kere tekrar ediliyor. Ha bir de Dr. Frederick Wertham, yahu sen
ne pis bir adammışsın Wertham, şu dünyada nelere sebep olmuşsun, yatacak yerin
yokmuş meğerse. Onu da bu kitap sayesinde öğrendik. Makalelerin bir çoğu benim
gibi çizgi roman dünyasına aşina olanların tanığı isimlerden oluşuyor. Başta
resimliroman.net’in kurucularından Yunus Çengel ve Batuhan Cantürk, eski
tanıdıklardan Orhan Berent, Raşit Cavaş ve daha bir sürü tanıdık, sağolsunlar
lisede çizgi roman okumak zararlıdır diyen öğretmenlerimin kafasına atmak
istediğim tuğla gibi bir eser ortaya çıkarmışlar. Ancak yine de değinmeliyim ki
yer yer “çizgi roman ciddi bir iştir” konusunu vurgulamk için abartılı
analizler, zorlama çıkarımlar ve tüme varımlar da göze çarpıyor. Çoğu noktada
bahsedilen çizgi romanın yaratıcılarının bile karakterlerine bu kadar derin
anlamlar yüklediklerini düşünmüyorum.
Kitap
sayesinde son derece sığ bir çizgi roman okuru olduğumu, hatta genel anlamda
okur bile olamadığımı fark ettim. İlk darbeyi Şahin Artan’ın şu cümlesi vurdu; “Aslında EC yaklaşımıyla günümüzdeki
yaklaşım arasındaki ayrım, tabii çizgi roman yapıları göz önüne alındığında,
sıradan olana öncelik vermeyle sıra dışı görünene öncelik verme arasındaki
ayrım da değil. Yaşadığımız dünyayı ifade edemeyişimizde; etmemeyi tercih
edişimizde… Dahası, karşımıza çıkan olguları, ister sıradan olsun ister sıra dışı,
görmemiş gibi davranmayı çoğu kez tercih edişimizde…” Öldürücü darbe ise
mangaları okurken geldi; içerimleme, dolayımlıyıcı, örüntü, alımlanma derken
devreler yandı gitti.
Kenan
Yarar’ın muhteşem kapağıyla piyasada olan kitap, kesinlikle eşsiz bir
çalışmanın ürünü. Ama en başta da dediğim gibi bu kadar külfetli bir çalışmaya
gerek olup olmadığı konusunda kararsızım. Bilindik çizgi romanlar için
bilinmedik hoş detayların da olduğunu atlamayalım. Kitabın sonuna, katkıda
bulunanların tümünün özgeçmişlerinin verilmesi çok güzel. Ayrıca detaylı bir
dizin kısmı da yapılmış.
7 Yorumlar
kitabı okumuş gibi oldum .. teşekkürler :)
YanıtlaSilAsıl ben teşekkür ederim.
SilHarika yazmışsınız. Pejoratif olarak söylemek gerekirse döktürmüşsünüz :-)
YanıtlaSilİsmim çıkmadı. Levent Koralp. Saygılarımla.
SilTeşekkür ederim. Süpersiniz. Pejoratif falan değil, gerçekten :)))
YanıtlaSilÇok keyifle okudum. Keyif veren bir analiz olmuş sevgili Umut.
YanıtlaSilÇok teşekkürler.
SilYorumlarınız bizim için önemli...