Şarkı, türkü girerse besteye, gördüğünüz pehlivanlar güreş yapacaklar desteye,Pehlivan, pehlivan!Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz pirler meydanına,Şeref verdiniz, tarihi Kırkpınar güreş sahasına,Hani Ali, hani Veli, hani Kurtdereli?Pirimiz, üstadımız Hazreti Hamza,Peygamberimiz Muhammed'ül Mustafa…Allah Allah, İllallah!Pehlivanlara hep beraber,Alkışlarla diyelim maşallah!
Hazır böyle bir kitap bulmuşken, bu yıl 656. kez yapılacak olan Kırkpınar Güreşlerinin anısına okumak gerek diye düşündüm.
Kitabı Murat Çavga ve Özcan Aygün hazırlamış. İlk bakışta kesinlikle
bir tez havası var. İlk iki bölümde Edirne'nin coğrafi ve demografik yapısı ile
dünyada ve Türklerde güreş konuları incelendikten sonra son iki bölümde
Kırkpınar efsanesi ve Kırkpınar yağlı güreşlerinin kuralları, terimleri,
unsurları, başpehlivanları ve ağaları hakkında bilgiler verilmiş.
İlk bölümde Edirne'nin tarihi yerlerinden bahsederken camiler oldukça
yüzeysel geçilmiş. Gerçi ayrı bir kitap konusu olan Edirne Camileri için bu
durum normal. Bu nedenle ilk iki bölüm hiç yazılmayıp, son iki bölüme daha
fazla özen gösterilebilirdi diye düşünüyorum.
Keşti-i bâdeyi gel Tunca'ya karşı çekelim.Ey diyen Edrine'de zevk-i İstanbul olmaz.Ey Edirne'de İstanbul zevki bulunmaz diyen kimse,Gel şarap gemisini Tunca Nehrine karşı çekelim.
Güreş türlerini anlatan ikinci bölümde "Amerikan Güreşi ve
Pankreas Güreşi" nin de güreş türleri arasında sayılmasına iki sayfa
eleştiri yazabilirim ama kusura bakmazsanız toprakçılık yapacağım ve bu yüzden
sadece "olmaz öyle şey" deyip geçeceğim.
Kitabın en ilgimi çeken kısmı son bölüm oldu. Kurallar ve Kırkpınar'a
ait özellikleri geçtikten sonra gelen başpehlivan ve ağa listesi son derece
güzeldi. Bu arada Cumhuriyetin ilk yıllarında başpehlivanların ağırlıkla
Trakyalı, o günden bu güne Kırkpınar Ağalarının çoğunun otobüs işletmecisi
olması dikkat çekiyor.
Puslu Yayınlarından çıkan kitap, büyük bir iyi niyetle fakat aynı
oranda özensiz bir şekilde hazırlanmış. Daha önsözde küçük harfle yazılan özel
isimler, mamzana tarifi başlığında verilen yaprak kebabı tarifi, iki kez
hakkında aynı bilgiler paylaşılan başpehlivan (Sındırgılı Mehmet Ali Yağcı),harf
ve kelime hataları, anlatım bozuklukları, düşük cümleler ve daha niceleri. Keşke
yazarlardan alakasız birileri basılmadan önce bir göz atsaydı. Haddim değil ama
benzer bir projede seve seve böyle bir görev alabilirim.
Yine de, özellikle Kırkpınar efsaneleri hakkında pek çok güzel bilgi
içeren, Edirne'ye ve Kırkpınar'a merakı olanların okumaktan keyif alacağını
düşündüğüm bir kitap. Ha bu arada hani şu aralar Meriç'in yatağını genişletme
çalışmaları var ya, hani su taşkınlarını önlemek için, hiç umutlanmayın. 17.
yy'den beri durum aynı.
Kipa'nın üst katındaki kitapçıdan, sadece 5 TL'ye alabileceğiniz bu
kitap hakkındaki yorumumu, kitabın içinden en beğendiğim kısım ile bitiriyorum.
İyi okumalar.
Atatürk sporun her çeşidini sevdiği gibi Türk güreşini de severdi ve
fazla ilgi gösterirdi. Bu ilginin gereği olarak 1931 baharında Ankara'da (Stadyumda)
büyük bir yağlı güreş organize edilmesini Çocuk Esirgeme Kurumundan ister. Bu
güreşlere Türkiye’nin dört bucağından pehlivanlar davet edilir ve güreşlere
Atatürk de şeref verecek.
Güreşlerde hakem heyetine Kurtdereli Mehmet pehlivanın bulunması için
Çocuk Esirgeme Kurumu pehlivana 50 TL yol parası yollayarak onun Ankara’ya gelmesini
sağlamıştı.
Balıkesir’e gelen Kurtdereli Mehmet pehlivan, Ankara İçin elbisesi
olmadığını söyleyince kentin Belediye Başkanı Naci Kodanaz gerekli parayı
belediyece karşılayarak pehlivanı tepeden tırnağa giydirip Ankara’ya uğurladı.
Kurumdan idare
edilen güreşlere dönemin bakanlarından Recep Feker ve özellikle bütün yarışmaları
seyreden Atatürk, Kurumu başarılarından dolayı kutladılar. Güreşlerden sonra
Atatürk Kurdereli’ye Gazi M. Kemal imzalı şu tarihi mektubu yolladı:
“Seni cihanda
büyük ün almış bir Türk pehlivanı olarak tanıdım. Parlak muvaffakiyetlerinin
sırrını şu sözle izah ettiğini de öğrendim. "Ben her güreşte, arkamda Türk
milletinin bulunduğunu ve millet şerefini düşünürüm."
Bu dediğini
yaptıkların kadar beğendim. Onun için bu değerli sözünü Türk sporculuğuna bir
meslek düsturu olarak kaydediyorum. Bununla senden ve sözlerinden ne kadar
memnun olduğumu anlarsın.
Çoluk çocuğun
için sana ufak bir armağan gönderiyorum. O, mektubumla beraberdir. Pehlivan,
ömrünün tam sağlıkla uzun sürmesini dilerim.”
Gazi M. Kemal
Büyük Atatürk’ün mektubuna eklediği armağan ise şuydu:
İş Bankası
Umum Müdürlüğüne,
Kurtderelİ
Mehmet Pehlivan 'na 1000 lira veriniz. Bu para, Birincikânun aylığımdan kesilecektir.
Ef. - Gazi M. Kemal
Bu mektup
üzerine Cumhuriyet Gazetesi'nin Ankara muhabiri Kurtdereli'yi Ulus meydanında İstanbul
pastahanesinde bularak bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmada pehlivan padişah Abdülhamit
ile ilgili bir anısını şöyle anlatmıştır.
Ben Avrupa’ya
güreş yapmaya gitmek için vapura binerken saraydan gelen bir mabeyinci bana
gelip dedi ki: "Zat-ı Şahanenin selamları var. Avrupa'da güreşirken taç ve
tahtımın şerefini koruyarak «güreş yapsın buyurdular." Ben de dedim ki:
"Zat-ı Şahanenin taç ve tahtının kadar benim sırtımın da şerefi
vardır."
Mabeyinci hiçbir şey demeden gitti. Fakat kendisine söylediğimi aynen
padişaha söylemiş olacak ki
Avrupa’dan dönen pehlivanlara hediyeler ve ihsanlar verilmek âdet olduğu halde geri dönüşümde bana hiçbir şey verilmedi.
“Kurtderelİ heybetli yüzüne şükran tebessümü çizerek ilave etti: "Fakat şu
feleğin işine akıl erer mi? Bana dünyanın en büyük adamı işte ömrümün son mükâfatını
verdi. Allah onu Türk milletine bağışlasın."
0 Yorumlar
Yorumlarınız bizim için önemli...