Bir erkeğin kaynanasını sevmeme nedenleriyle bir kadının kaynanasını sevmeme nedenleri çölle kutup kadar farklıdır. Kadın, kocasını paylaşmak istemediği için peşinen kaynanasından nefret eder; erkek ise damadını seven bir kaynanayı evliliğin sigortası olarak gördüğünden peşinen hayranlık duyar. Haliyle bir kadın, kaynanası ağzıyla kuş tutsa dahi sevmesi mümkün değilken, bir erkek, yalnızca kaynanasının ağzı bir kuşa döndüyse sevmekten vazgeçebilir.
Sonunda oldu… Sonunda bir Mollaosmanoğlu
kitabını baskıdan önce okuma ve naçizane birkaç küçük öneride bulunma şansı
buldum. Sağolsun Mehmet Mollaosmanoğlu'da fikirlerimi kaile aldığı yetmezmiş
gibi bir de teşekkür bölümünde benden söz etmiş. İşte, içinde bir yerde Umut
Çalışan isminin geçtiği ilk kitabın yorumu burada…
Kitabın adını duyunca, hemen "aman domuz
etine özendiriyorlar, ay çok iğrenç, çok pis kokuyor, hem haram bir kere"
diye başlamayın. Kimsenin kimseye zorla bir şey yedirdiği yok. Hatta size bir
sır vereyim, bu kitabı yazan adam, rakının yanında pesto soslu mücver yiyecek
kadar vejetaryen. Etten tamamen vazgeçmeden önce sadece tavuk soslu büfe
sandviç yiyordu. (Gerçi onunda tavuk değil, mayanoze boğulmuş haşlanmış patates
olduğuna yemin edebilirim) anlayacağınız, kitabın içinde bırakın domuzu, başa herhangi
bir hayvanın etini bile yiyen yok. Ama evet, esas oğlan gerçekten domuz eti
satan bir şarküterinin sahibi, domuz kasabı. Ve hayır, kitabı fantastik yapan
şey adamın domuz kasabı olması değil.
"Zaten bütün anormallikler alışılagelmiş biçimde başlar."
Alanya'da faaliyet gösteren 'İlimdar'ın
Sağlıklı ve Sıhhi Domuz Etleri" isimli şarküterinin sahibi (gerçi bu kısım
detaylandırılmamış ama şarküteridir herhalde. Mangal kömürü, baharat çeşitleri,
fırın poşeti falan bir şeyler vardır bence) İlimdar Can Çekirdek, parayı seven, aç
gözlü, hırslı, şark kurnazı, fırsatçı, aşağılık o.. (hop yavaş, sakin) adamın biridir. Acilen ülkesine dönmek zorunda
kalan birinin evini çok ucuza kapattığı
yetmezmiş gibi evin bodrumunda bulduğu eski bir kağıt parçası göz
bebeklerinin dolar işareti ile bakmasına neden olur. Kazanabileceği paraların
hayaliyle kendinden geçen İlimdar, bir an evvel kağıtta yazan hazineyi bulmak
için yollara düşer.
Ancak para hırsının bambaşka bir yola
sürüklediği İlimdar, karşılaştığı bu yeni hayatta inancını, hatıralarını,
şimdiye kadar burun kıvırdığı değer yargılarını sorgulayarak yaşama tutunur. Yola
çıkarken maddi bir hazinenin alevi ile tutuşan Domuz Kasabı, gün geçtikçe hiç
hesapta olmayan manevi hazinelere sahip olmaktadır. Ancak kavuşması gereken en
büyük hazine, hayatta kalabilmektir.
Kitaba başlar başlamaz anlayacağınız gibi
İlimdar, Mehmet Mollaosmanoğlu'nun bugüne kadar kurguladığı en karaktersiz
karakter. Gerçi kitap boyunca az biraz düzelir gibi oluyor ama kişisel görüşüm,
göt korkusu ile erilen hidayetin pek bir ehemmiyeti olmadığı yönünde. Aç gözlülük,
terbiyesizlik, ukalalık, zina, yetim hakkı yemek ne ararsan var adamda.
Kitabın bir diğer "en" olduğu
hususta, klasik Mehmet Mollaosmanoğlu üslubunun en abartılı kullanıldığı kitap
olması. Yazarın önceki kitaplarında sıklıkla başvurduğu kinayeli anlatım, bu
kitap da zirve yapmış. İlimdar'ın laf sokmadığı, bir şeyi başka bir şeye
benzeterek söylemediği tek bir diyaloğu yok neredeyse. Bu zaman zaman bıktırıcı
olmakla birlikte, karakteri daha da sinir bozucu yapmaya yaramıyor değil. Ha bir
de, benzetme demişken; eski moda kaynana tarifi yapılırken "papaya
göğüslü" tarifine ilk başta "ne bu" desem de, papaya'nın ne
menem bir şey olduğunu görünce, benzetmenin yerindeliğine şapka çıkardım.
Kitap ile inancını sakatlayacağına ilişkin
bir kaygınız olabilir. Ama bilin ki
yazar bunu en azından kitabın ismi ya da karakterin mesleği ile yapmıyor. İnsan
hayatındaki ön kabullerin, çevresel ve sosyal faktörlerin inancımızı ne kadar
kolay etkileyebileceğini, hatta değiştirebileceğini arka planda ince ince
işliyor.
Bunun yanı sıra, ilk okuma, tavsiyede
bulunma, çakma editörlük (ya da ne ad verirseniz) deneyimimden öğrendim ki bu
ülkede kitap yazacaksan başta Türk Ceza Kanunu olmak üzere, hiçbir kanuna
bulaşmayacaksın arkadaş. Daha birkaç ay önce yazılan bir kitaba yaptığım hukuki
bir tavsiye, kitap piyasaya çıkmadan birkaç gün önce değişen infaz yasası ile
çöp oldu gitti. Dahası henüz kontrol etmedim ama ben kitabı bitirmeden birkaç gün
önce çıkan yeni bir düzenleme ile kitapta İlimdar'ın mahkumiyetine dair
kurgulanan kısım tamamen toz olmuş olabilir. Bu nedenle yazarsanız yazmayın,
okursanız intizar etmeyin. Yazarların, editörlerin bu konuda pek bir kabahati
yok.
"Dünyada en zor alınan nefes özgürlüğün gittiğini anladığın esaret nefesidir."
Kapağa gelince, son zamanlarda gördüğüm en
iyi kapaklardan biri. Kapak tasarımlarında genelde bir arada pek kullanılmayan
mavi ve turuncu iyi bir ikili olmuş. Ancak ne ön, ne arka ne de iç kapaklarda
kitabın temasının bel kemiğini oluşturan 'İpar Gülü'ne ait gerçek bir resmin
konmaması bence büyük eksiklik. Ayrıca yazar her ne kadar son okuma işini
kendisi yapıp, editör yardımı almıyorsa da bu konuyu gözden geçirmeli. Kelime ya
da yazım yanlışı olmasa da pek çok yerde noktalama işaretleri benim bile fark
edebileceğim kadar eksik.
Neyse, kendi katkıda bulunduğum bir kitap
diye demiyorum ama Mehmet Mollaosmanoğlu'nun aksiyon dozu en yüksek kitabı diye
düşünüyorum. Özellikle aksiyon açısından vasat bulduğum Talaytaytan'dan sonra
iyi geldi.
Orijinal Adı: Domuz Kasabı
Yayın tarihi: Temmuz 2016 (1. Baskı)
Yazar: Mehmet Mollaosmanoğlu
Ebat: 13,5 x 21 cm
Sayfa: 288
ISBN: 9759968816
Goodreads Puanı:
2 Yorumlar
"Dünyada en zor alınan nefes, özgürlüğün gittiğini anladığın esaret nefesidir." Böyle bir laf ettiğimin farkında bile değildim, şimdi senden alıp twitter'da paylaştım. İyiymiş.
YanıtlaSil:) Eski yazılarımı okurken bu bana da sıklıkla oluyor. "Vay be, bunu ben mi demişim?" hissi, hoş bir duygu...
SilYorumlarınız bizim için önemli...