Bir Witcher’in hayatı kolay değildir. Yaptığı iş gereği boğazına kadar pisliğe batıp tüm şehri tehdit eden ölümcül canavarların peşine düşer, denizkızlarını ikna etmeye çalışır. Asıl meselenin ejderhayı öldürmek değil hazinesinin nasıl paylaşılacağı olan bir maceraya gönülsüzce katılmak, insanların mı yoksa kadim türlerin mi daha büyük canavarlar olduklarına karar vermek zorunda kalır. Sihirbazlar, prensler, canavarlar, derebeyleri, rahipler, ozanlar ve her türden canavar bu topraklarda yaşar, hayatta kalmak için savaşır, sever ve nefre…
İnsanlar, canavar ve canavar hikâyeleri uydurmayı severler. Bunu yaptıkları zaman kendi canavarlıklarını görmezler. İçkinin dibine vurduklarında, sahtekarlık, hırsızlık yaptıklarında, karılarını kayışla dövdüklerinde, yaşlı büyükannelerini aç bıraktıklarında, tuzağa düşmüş bir tilkiyi gübre yabasıyla delik deşik ettiklerinde ya da dünyada yaşayan son tekboynuzu ok yağmuruna tuttuklarında gün ağarırken kulübelerin arasında dolanan Bane’nin onlardan daha kötü biri olduğunu düşünmek işlerine gelir. Böylece yüreklerine su serpilir. Yani yaşama…
Sosyal Medya