Belki de birini çok sevdiğini göstermenin başka bir yolu da onun gidişini kabullenmekti. Onu o kadar çok sevmiştim ki, gidişinin önünde durmadım. Yalnızca kabul ettim terk edildiğimi ve kendi yalnızlığımın içine geri döndüm . Ümit İhsan’la tanışmam, çok zaman önce okuduğum 6 Üstü Hikaye isimli kitapla olmuştu. İçinde altı hikayeyi barındıran kitapta en beğendiğim hikaye, Ümit İhsan’ın yazdığı “ Kıyamet Tarikatı ” isimli hikayeydi. O zaman, "keşke hikaye değil, roman olsaydı" şeklindeki yorumumun ardı…
"Şimdi o hayaller çok uzak; meğer ne kolaymış hayal kurmak ve ne zormuş o hayallere hayat vermek, şimdi çok iyi anlıyorum." Ümit İhsan t esadüfen tanıştığım bir yazar ve Ben Melek'te kitapları arasından tesadüfen seçtiğim biri. Ve bu tesadüfler olmasa ben, böyle kaliteli bir yazardan habersiz, kitap okuruyum diye ortamlarda gezip duracaktım. Hayata bak. Olmayacak kitaplar, sahillerde, plajlarda herkesin elindeyken böylesi bir kitap kıyıda köşede kalsın. Yazar, yakın çevresinden, 1980 yılında geçen gerçek bir öyküyü…
"Altının altıncısıydı o. Neydi tüm bu yaşadıkları Tanrı aşkına? Bir düş müydü zihninin kuytularında yıllardır gerçekleşmeyi bekleyen, yoksa bir demet korku muydu kalbinde sinsice kök salmış olan? Otuz adım saydı kuzeye doğru. Sonra elindeki küreği hoyratça salladı toprağın yüzeyine. Güneş tam tepesinde parlıyordu. Her vuruşunda kürekten bir çığlık sesi yükseldi havaya. Çın, çın, çın... Bu sesle daha bir kuvvetle aşka geldi adam, imana geldi, heyecana kapıldı ve biraz da korkuya düştü belki. altı kürek dolusu toprak attıktan sonra alnınd…
Sosyal Medya