"İnsan
hayatında öyle bir an gelir ki önünde uzayıp giden karanlık yolda ilerlemekten
başka çaresi kalmaz, geri adım atamayacak kadar yorgundur çünkü ve yerinde
duramayacak kadar da yıkkın. Hayatta çoğu zaman asıl ihtiyacımız olan budur
işte, sağlam kalan parçalarımızı toplayıp kör bir kararlılıkla yolumuza devam
etmek."
Behzat Ç. Efsanesinden
sonra başka bir Emrah Serbes kitabı okumak için sabırsızlanıyordum. Bu nedenle
ilk fırsatta Erken Kaybedenleri es geçip Deliduman’ı okumaya karar verdim ve
okudum. Ve fark ettim ki sabırlı olmayı bir an evvel öğrenmem gerek. En son ne
zaman bir kitap okurken bu kadar sıkıldım hatırlamıyorum.
Kitabımızın
konusu Kıyıköy’de geçiyor. Esas oğlan belediye başkanının yeğeni Çağlar İyice.
Daha en başta Çağlar’ın hastalıklı kardeş sevgisi dikkat çekiyor. Kitap
ilerledikçe Çağlar’ın tek manyaklığının kardeş sevgisi olmadığını öğreniyoruz.
Çağlar gevezenin önde gideni. Çoğu zaman
Çağlar’ın anlatımı iç bayıyor. Sanki biri yazara “kitabı azıcık uzun tut, biraz
pahalıya satalım, para kazanalım” demiş gibi. Konu sürekli uzatılıyor, lastik
gibi çekiliyor da çekiliyor.
Ancak yer yer
güzel sahneler, diyaloglar var. Ama bu anlar çok az. Destan diye bir grup
vardır. Bu grubun ikinci albümünde elektro gitarları Gür Akad çalar. Yanlış
hatırlamıyorsam B-2de “Yine mi Yalan” isimli şarkıları vardır. Şarkının sonunda
enfes bir solo atar Gür Usta bilir misiniz? Çoğu kişi bilmez, zira o kadar kötü
bir şarkıdır ki, sonuna kadar sabredemezsiniz. Ben çoğu zaman sonuna sardırıp
dinlerdim. Buyrun burası. İşte bu anlar da onun gibi. Güzel yerleri hissedebilmek için epey sabretmeniz,
dişinizi sıkmanız gerekiyor. Nerde Son Hafriyatın yarısına kadar konuşmayan
Behzat Ç., nerde hiç susmayan Çağlar İyice.
Bu durum
yazarın Behzat Ç serileri ile çitayı çok yükseltmesi ile de alakalı olabilir. Ne
yalan söyleyeyim, beklentim çok ama çok daha büyüktü. Hayallerim yıkıldı
resmen.
Kitap baştan
sona sistem eleştirisi içeriyor. Özellikle tüketim toplumuna, inşaata dayalı
büyümeye her fırsatta laf sokuyor. Bugüne kadar hiçbir kitapta görmediğim kadar
çok marka, mağaza, dükkân ismi gırla gidiyor. Partilere verilen, kitabın
kimyasına uygun isimler (Dedemi Kanser Eden Parti, Kim Ne Derse Tersini Söyleyen
Parti vs.) yaratıcı. Ama dediğim gibi bence geneli kurtarmıyor. Dedim ya kötü bir şarkı
gibi. Baslar iyi ama Çağlar kötü.
Kitap 15. Bölümden
sonra Gezi Parkı olayları ile biraz olsun hızlansa da Çağlar’ın gevezeliği
ondan da bıktırıyor. Ancak olayların direk içeriden gözlemlendiği, olaylar
sırasında orada olunduğu, ya da orada olan birinden öğrenildiği bariz belli. Bu
alkışı hak eden bir hareket. Olan biten ne varsa çarpıtılmadan, abartılmadan, tertemiz bir
sadelikle anlatılmış.
İletişim
Yayınlarından çıkan kitap buram buram kalite kokuyor. Sırt renginin turuncu
olması haricinde tabi. Çok alakasız bir platformda karşılaştığım Berat Pekmezci’nin
tasarladığı kapak bence harika. Hem gezi ruhunun sprey boylarına, hem Çiğdem
İyice’nin Moonwalk performansına yaptığı göndermeyle dört dörtlük. Muhakkak
okuyanlar, beğenenler olmuştur ama dediğim gibi Behzat Ç. Kitapları ile
kıyaslayınca çok sönük kalmış bir kitap.
0 Yorumlar
Yorumlarınız bizim için önemli...