Günbegün yoluna çıkan kaygılara karşı koymaktansa büyük ilkeler hakkında konuşmalar yapmak ne rahat şey!
Geldik Edirne Kitap Okur ile okuduğum 6. kitaba. Grup ile birlikte
okuduğum diğer kitaplara yukarıdaki menüden ulaşabilirsiniz.
Bir okuma grubuna dâhil olmanın en iyi yanı, sanırım normal şartlarda
okumayı aklınızdan bile geçirmeyeceğiniz kitapları okuma listenize katması olsa
gerek. Bu her zaman iyi kitaplar okuyacağınız anlamına gelmese de her seferinde
öyle ya da böyle farklı lezzetler tattığınız muhakkak. Bu nedenle bir okuma
grubuna ait olmaktan kendi adıma mutluyum. İşte yine hakkında hiçbir fikrimin
olmadığı, ancak uzun ve bir o kadar ilginç ismi, çok şey vadeden tanıtım yazısı
ile tarzımın dışına bir kitap olan "Seni Her Şeyin Mümkün Olduğu Bir Yere
Götüreceğim" isimli kitap.
New York Üniversitesinde felsefe profesörü olan Sandro, Amazon'da ki
bir kabile ile röportaja giden karısı yerliler tarafından öldürüldükten sonra
bir türlü toparlanamamıştır. Sandro ruhunun kavuşması için tek yolun, o
kabileden intikam almak olduğuna karar verince, karısının cesedinin ormandan
çıkaran bazen rehber, bazen de paralı askerlik yapan bir ekip ile anlaşır.
Ancak Sandro, kabileyi öldürerek değil, onların yaşama sevinçlerini ellerinden
alarak yok etmek istemektedir. Sandro maddi değil, manevi bir katliam
planlamaktadır. Bu yüzden kiraladığı adamlar aracılığı ile kabile üyelerine
modern insanın kaygılarını aşılamaya başlarlar. Türlü entrikalar yüzünden, doğa
ile mükemmel bir uyum ve huzur içinde yaşayan kabile, kibir, açgözlülük,
bencillik, gurur, yalnızlık, mutsuzluk, ihanet, dedikodu gibi pek çok modern
dünya insanı hastalığının pençesine düşmeye başlar.
Kötülerden intikam almanın en iyi yolu, onlara benzememektir.
Ne kadar etkileyici bir konu değil mi? Bence de öyle. Ancak yazar olay
bulmadaki yeteneğini kurgulamada gösterememiş. Olay örgüsünde ciddi derecede
tutarsızlıklar, anlamsız durumlar, boşluklar var. Kendi adıma, yukarıdaki
paragrafa bakarak en 600 sayfa civarında, derin psikolojik analizler ve iyiden
kötüye, kötüden iyiye geçen karakter tahlilleri ile bezeli bir roman beklerken,
sadece 316 ( o da 1,5 satır aralığı ile) sayfa bir roman ile hevesiniz
kursağınızda kalıyor. Tıpkı baştan aşağı gümüş yemek takımları ile donatılmış
bir masada çorbadan, direk tatlı servisine geçilmiş, ana yemek atlanmış gibi
hissediyorsunuz.
İlginçtir, asıl karakteri olmayan bir roman. Çoğu olayın merkezinde
ekibin lideri Krakus var ama esas oğlan o değil, zira talimatları Sandro'dan
alıyor. Öte yandan Sandro da başrol oyuncusu değil. Uzun bir süre kulübesinde
yatıp duruyor. Tuhaf…
Kurguda kafama takılan diğer tutarsızlıklara gelirsek; felsefe alanında
ciddi bir birikimi olan ve yetmezmiş gibi karısını öldüren kabile hakkında
araştırma yapan, hatta kabile insanlarını kendilerinden bile iyi tanıdığını
iddia eden Sandro'nun, Şirinler'den tek farkı mavi yerine siyah olmaları olan
bu halkın tanrılara insan kurban etme gibi bir adetlerinin olmadığını bilmemesi
ya da içlerine girdikten sonra 'bunlar karıncayi bile incitmez arkadaş, benim
karımdan ne istediler acaba' dememesi önemli bir eksiklik. Bu bir tarafa, bu
işi para için yapan Krakus'un kabileyi, modern dünya davranışları ile zehirleme
işini bu kadar ciddiye alması, bunu gurur meselesi yapması ayrı bir tartışma
konusu. Onu da geçtim, kabile insanlarının ilk günden itibaren Krakus ve
adamlarının her dediğine sorgusuz itaat etmesi, her dediklerini harfiyen yerine
getirmesi, her kapitalist uygulamanın hiç şaşmadan beklenen sonucu vermesi
diğer kafama takılan noktalar.
Bitti mi? Bitmedi. İlkel olarak adlandırılan kabile para kullanmasa da
yazıyı biliyor ve evler arası yazılı iletişim kurabiliyorlar. O da yetmiyor,
evlerin birbirinden ayrılmasının epidemiyolojik olarak sağlıklı olup olmayacağı
hakkında tartışabiliyorlar. Kabile insanı bununla da kalmıyor, Krakus'un benim
bile bön bön baktığım "Belli bir benlik imgesi yanılsaması satacağız"
demesine "bütün bunlara kimin ihtiyacı olur" diye karşı çıkabiliyor.
Gelelim Krakus'un adamlarından Gody isimli arkadaşa. Yemin ederim şu
karakterin kitabını ayrı yazsan yeri var. Amazon'un orta yerinde hipnoz
makinesi icat etti, olabilir dedik ses çıkarmadık; bütün kabileye hastalık
bulaştırdı, sonra hepsini iyileştirdi, mantıklı dedik, sustuk; şamanın ilaçlarının
etken maddesini bir saniyede çözdü, nasıl yaptıysa o bitkiyi şaman fark etmeden
benzeri ile değiştirdi, ona da eyvallah dedik ama yerli kadınlardan birine
göğüs estetiği yapmak nedir abi? Hemde silikon yerine tahta diskler kullanarak.
Buna en doğal tepki rahmetli Turgay Şeren'den gelsin sana. Ameliyatın sonucu es
geçildi yalnız. Kadın masada kaldıysa demek.
Pegasus Yayınlarından çıkan kitap, son derece kaliteli bir baskıya ve
güzel bir kapağa sahip. Adam siluetinin boyun kısmındaki koşan çıplak kadını bu
paragrafı yazarken fark ettim. Ağaç yapraklarının adamın sakla ve bıyığı gibi
tasarlanması ince ve güzel bir detay. Sadece ağaçların arasından sızan güneş
ışığı, kitaptaki tasvirler kadar güzel aktarılamamış. Çeviride ki "vecd
ile gülümsemek, imanı gevremek" gibi birkaç küçük detaya takılmazsak
rahatsız edici bir durum yok. Harf hatası, yazım yanlışı yok. Bu açıdan da
başarılı.
Neticeden, yukarıda da bahsettiğim gibi, güzel bir sofradan aç kalkmak
gibi. Yemek güzel ama sofradan karnımız aç kalktık işte.
Orijinal Adı: Le philosphe qui n'était pas sage
Yayın tarihi: Şubat 2014 (2.
Baskı)
Yazar: Laurent Gounelle
Fransızca'dan Çeviri: Işık Ergüden
Ebat: 13,5 x 21 cm
Sayfa: 320
ISBN: 9786053432005
Goodreads Puanı: 3.66
1 Yorumlar
Güzel ozetlemissin ;)
YanıtlaSilYorumlarınız bizim için önemli...