Her şey bir yana, tüm olup bitecekleri asırlar öncesinden kesin olarak bilmek ve bunu işaretleyenlerin diliyle geleceğe aktarmak mümkün müydü? Olanları tekrar konuşup münakaşa ettiler. Hangi kahin, hangi müneccimbaşı, hangi tılsım yapan falcı bunu bilebildi? Kimdi tüm olacakları şifreli şekillerin içine gizleyen bu kitabın yazarı? Kimdi bu işaretlerin dilini çözüp şiirlere döken şair?
Edirne'yi bilen, bir şekilde gelen herkes Selimiye Camii'ni bilir. Oysa
onun kadar bilinmese de en az Selimiye kadar muhteşem bir tarihi eserimiz daha
var bizim. Sultan II. Beyazıd Darüşşifası ya da bizim kendi söylemimizle
Beyazıd Külliyesi… İşte elimizdeki Darüşşifa Delilik Mevsimi isimli kitap
buranın tarihinden yola çıkılarak, 2000 yılından beri Sağlık Müzesi olarak hizmet
veren bu kurumun eski yöneticilerinden Enver Şengül tarafından yazılmış. her ne
kadar arka kapak methiyesinin Ahmet Ümit tarafından yazılmış olması bana itici
gelse de Edirne tarihine olan ilgim daha ağır basınca dayanamadım; aldım. Herkes
hazırsa başlıyorum.
Başlangıçta başta Ahmet Ümit olmak üzere onlarca kişiye görüş, öneri ve
düzeltmeleri için teşekkür edilmişse de kitabın ilk cümlesi şu: "Hazreti
Muhammed Mustafa'nın hicretinden bu yana 11. asrı ve İsa Mesih'in doğumundan bu
yana 17. asrın ikinci yarısını gösteriyordu." Hocam çok pardon ama kim
gösteriyordu? Saatler, takvimler, söğüt ağaçları? Anlaşılan o ki, sayın savcım
M.Müsebbih Ergin, bütün bölümleri tekrar tekrar okuyup, özellikle dil konusunda
düzeltmeleri yapıp önerilerde bulunurken, kitabın ilk cümlesini es geçmiş. Neyse,
nazar boncuğu olsun diyerek devam edelim.
Darüşşifa - Delilik Mevsimi, temelde IV. Mehmed'in düzenlediği Edirne
Şenlikleri üzerine kurulmuş. IV. Mehmet ya da diğer adıyla Avcı Mehmed,
oğullarının sünneti için, çok ama çok büyük bir eğlence tertipler. Öyle bir
eğlence ki yıllar sonra bile anılıp hatırlanacaktır. İmparatorluğun ve dünyanın
dört bir yanından konuklar bu eğlence için Edirne'ye akın ederler. İzleyen herkesin
hayran kalacağı ve en iyi şekilde ağırlanacakları bu eğlenceler için hazırlıklar
yapılırken, bir yanda, Darüşşifa'da tedavi gören Sinan ve Hacer imkazsız aşklarını yaşamaya, öbür yanda da genç hekim adayı Seydi Ali, tesadüfen eline
geçen şifreli bir şiirde gizlenen mesajı çözmeye ve çok yakında
gerçekleşeceğini düşündüğü bir kötülükten devletini korumaya çalışmaktadır.
"Ol vakit geldi, nehirler coştu
Cihan sultanını yedi düvel duydu…
Davullar çalındı, sofralar kuruldu,
Cambazlar ve zorbazlarda hüner doldu…
Atlas otağında bal, zehir oldu, kara bulutlar çöktü,
Yetişmezsen dünya durdu…"
Bu iki hikaye birbirinden bağımsız olarak ilerlerken, o dönemim
Edirne'sine ait ne varsa en ince ayrıntısına kadar anlatılmış. Gerek düzenlenen
şenlikler, gerekse külliye ve sarayın bölümleri, mimarileri, kullanım şekilleri,
aklınıza gelen, gelmeyen hiçbir şey atlanmamış. Bu durum kitabı zaman zaman edebi
bir eser olmaktan çıkarıp Edirne Tanıtım Rehberi'ne döndürse de benim gibi
Edirne tarihine merak salanlar için eşsiz bir kaynak. Edirne, daha doğrusu
kuruluş adıyla 'Orestia ' adının nereden geldiği bunlardan sadece biri. Üşenmedim
bu efsaneyi ayrıca not aldım. Umarım yazar bana kızmaz. Dilerseniz buradan okuyabilirsiniz.
Bir ilk roman için oldukça başarılı, bu gerçek. Ancak yazarın fark etme
şansının az, düzeltme yapanların fark etmeye mecbur oldukları bazı yönler var. Örneğin,
olay akışı-zaman geçişleri arasında ciddi kopukluklar var. Kaç kez, acaba sayfa
mı atladım ya da bir şey mi kaçırdım diye geri dönüp kontrol ettim. Mesela bir
yerde IV. Mehmed'in Cuma namazı kıldığı sırada, Sinan külliyenin duvarlarına
yaptığı resimlerden bahsediliyor. Ancak hemen sonraki paragrafta Sinan'ın
yorgan altına girdiğini okuyoruz. Ne ara akşam oldu, ne ara kandiller söndü
belli değil. Yine 10. bölümde Sinan ve Hacer Cuma vakti buluşurken, 11. bölümde
Seydi Ali'nin hocasının Cuma günü yapmasını söylediği işe iki gün kaldığını
görüyoruz. ( Bu arada neredeyse olaylar hep Cuma günleri oluyor) Benzer şekilde
başka bir yerde Seydi Ali ve Hekimbaşı Şifai için bir gün geçerken Sinan'ın
kayığında bir hafta geçmiş oluyor. Eğer bu durumlar kazaen değil de, farklı
mekandaki olaylar, birbirinden bağımsız zamanlarda geçti diye yapılmışsa bile
bölüm başlarında zamanlar belirtilmeliydi diye düşünüyorum. Yoksa okurun kafası
karışıyor, gidip geliyor. (Sonra müzikle tedavi edeceğim diye uğraşır durursunuz,
benden söylemesi)
Dedim ya, Edirne hakkında enfes bilgiler var. Bakın mesela Cuma günleri
yaşanan park problemi, bize daha 1675 yılından mirasmış meğerse. Karakterler atlarını
bağlayacak yer bulamadılar. (Merak edenlere not, Meriç'in taşarak, civardaki
ev, bağ, bahçelere zarar vermesinin geçmişi çok daha eskilere dayanıyor.)
Aklıma gelmişken, kitapta yadırgadığım bir diyaloga değinmek istiyorum.
Gerçek bir alıntı mı yoksa yazarın Padişahın kudretini vurgulamak için kurduğu
bir cümle mi emin değilim. Sayfa 331'de
şöyle diyor IV. Mehmed; "Eğer bu müddet zarfında kötü bir şey yapan,
halkın huzurunu bozan ve devletimizi zor durumda bırakan kim olursa sorgusuz
sualsiz en ağır cezaya çarptırıla ve gerekirse derhal kafası vurula."
Yakıştı mı şimdi, adaleti ile yedi düvele nam salmış bir imparatorluğun
padişahına sorgusuz sualsiz infaz? Gerçekse fena, kurguysa daha fena…
Puslu Yayıncılıktan çıkan kitabın kapağını Enver Şengül hazırlamış.
Külliyeyi ziyaret edenlerin hatırlayacağı minyatürlerin yanı sıra yazarın kitap
için ilham aldığı şiirde bahsedilen ağaç ve sarmaşığın bir resmi var. Tam emin
değilim ama kitabın arkasında tamamı verilen bu şiiri sanki külliyede de
görmüştüm. Yine kitabın sonuna, kitabın geçti mekânlar ve döneme ilişkin görseller
konulmuş ki muhtemelen pek çoğu internette arayıp bulamayacağınız türden. Yukarıda
anlattığım birkaç husus dışında, sürükleyici, kolay anlaşılır ve elbette
bilgilendirici bir anlatımı var. Ancak kapak kartonunun yanı sıra baskıyı pek
beğenmedim. Eğer bendeki kitaba özel değilse pek çok sayfada, yazı karakterinde
kaymalar, titremeler mevcut. Bunun dışında güzel bir Edirne romanı.
Yayın tarihi: Eylül 2015 (1. Baskı)
Yazar: Enver Şengül
Ebat: 13.5 x 21 cm
Sayfa: 461
ISBN: 9786055099510
Goodreads Puanı:
4 Yorumlar
Yorumunuzu keyifle okudum Umut bey... Çok teşekkürler... Eleştirilerinizde haklısınız. Bunu ilk roman yazmamın heyecanına verin. Yalnız romanımın 2. baskısı ciddi bir şekilde editör elinden tekrar geçti ve vurguladığınız aksaklıklar düzeltildi. Adres iletebilirseniz bu halini imzalayıp yollayabilirim. Tekrar çok teşekkürler. Görüşmek dileğiyle...
YanıtlaSilenversengul@gmail.com
Beğeniniz için ben de çok teşekkür ederim Enver Bey. Ayrıca 2. baskı için de tebrikler. Umarım baskıların ve başarılarınızın devamı gelir.
YanıtlaSilTarihi, kitabin gectigi yeleri dogru ifade etme kaygisi kurguda sapmalar, bosluklar olusturabiliyor.Yazar,kurguyami onem ve oncelik vermeli yoksa tarihe sadakate mi? diye sorsam sayin elestirmen ve yazara.
YanıtlaSilOkur olarak görüşüm, tarihte ölümcül çarpıtmalar yapmamak kaydıyla kurguya öncelik verilmesinden yana. Jasper Kent'in Danilov Beşlemesi ya da Hüsnü Arkan'ın Uzun Bir Yolculuğun Bittiği Yer bu dediğime örnek verebilirim. Ancak Enver Bey gibi tarihçi kimliği ön planda olan yazarların da tarihe sadık kalmak istemelerinden daha doğal bir şey yok diye düşünüyorum...
SilYorumlarınız bizim için önemli...