“En büyük mutluluk nedir bilir misin? Maddiyatın
bir deccal misali insanların ruhunu ele geçirdiği şu dünyada, etrafında
güvenebileceğin, sırtını dayayabileceğin dostlarınla akrabalarının olduğunu
bilmektir. Kalabalık şehirde tek başına öleceğine, ıssız ovada elinle
beslediğin hayvanların içinde öl, inan daha huzurlu terkedersin dünyayı.”
Kitap bizzat
yazarın kitaplığından hediye. Alanya’ya tatile gittiğimde kendisi ile tanışma
mutluluğuna erişmiştim. İmzalayarak hediye ettiği iki kitapta bonus oldu. Ve
şimdi, yeni bir Alanya tatiline gitmeme bir aydan az kalmışken kitaplardan
birini okuyabildim. Keşke daha önce okusaymışım.
“Herkesin bir
yıldızı vardır” alt başlığı ile sunulan kitap iddia ediyorum bence yazarın en
iyi kitabı. Herşey hayattan bıkan, bezgin, yılgın Ferruh’un intihar etmeye
karar vermesi ile başlıyor. Ondan sonra Ferruh aklının hayalinin bile
almayacağı, hem de tam 2000 yıllık bir tuzağın içinde buluyor kendini. 2000 yıl
öncesinin Pontus İmparatorunun kızı prenses Pervin, günümüzde Mitras olduğunu
düşündüğü Ferruh’u buluyor. Birlikte Mitras heykelini bulup boğayı öldürmeye çalışıyorlar.
Boğayı öldürmek bu arada bol tanrılı zamanlardan kalma sembolik bir deyim. Boğa
takımyıdızının Pers takımyıldızı ile aynı hizaya gelmesini temsil ediyor. Bu arada
bu kitap sayesinde çoktandır meraklı olduğum, düşmüş melekler, dünyayı terk eden
tanrılar üzerine eğilmeye karar verdim. Allah sonumu hayır etsin. Son dakikaya
kadar sürükleyici, her sayfada şimdi ne olacak diye merak ettiren bir kitap,
çok beğendim.
Yazar korkunç
çalışmış. Astronomi ile ilgili harika bilgiler var. Yarısını bile anlamadım ama
olsun. Tekamüle giden yol uzun ve ben
daha yola koyulmadım bile. Ama en azından yola koyulmaya niyetlendim. Ve Mehmet
Mollaosmanoğlu’ndan bir şeyler öğrendiysem bu bile önemli bir detay.
Kitap yer yer
fotoğraflarla süslenmiş ve bence iyi de olmuş. Bazı şeyleri kafamızda
canlandırmayı kolaylaştırıyor. Kardelenin gülüşü belli bir yerden sonra
rahatsızlık vermeye başlıyor. Öte yandan Ferruh’un sinirlenmesini de gayet
rahat anlayabiliyorsunuz.
Karakter derinlikleri
gene muazzam. Bilmiyorum Mehmet abi beni dinler mi ama bu kitaptaki karakter
isimleri çok daha makul. Bu da okumayı korkunç kolaylaştırıyor, anlatımı
doğallaştırıyor. Bence isim türetme deki ısrarını sürdürmemeli. Bir de her
kitabında yaptığı içindekiler bölümü ve karakter tanıtımları var. İçindekilere
pek bir diyeceğim yok ama karakter listesi verilirken ipucu verilmemeye dikkat
edilmeli.
Esas oğlan
Ferruh, yazarın son kitabındaki Talaytaytan’ın demosu gibiydi. Gerçi sonradan
bayağı toparladı. Ancak biraz daha genç, daha derli toplu bir adam olarak
kurgulanabilirdi. Ben çok fazla insanın kendini 40’lı yaşlarda hayata küsmüş,
pasaklı, paspal bir manken eskisi yerine koymak isteyeceğini düşünmüyorum. Ha bir
de fantastik kurgunun hitap ettiği edeceği kitlenin yaşını 18-30 olarak hesap
edersek Emmanuela’yı unut abi. Ben en son Jenna Jameson’da kaldım ki
o bile çoktan emekli oldu.
Kanitelas’ın
bekçisi Mairus Ağa’nın “depresyon” kelimesini kullanması ile çok pis dalga
geçesim vardı ama bir an durup düşünüce vazgeçtim. Eski su kenarı
imparatorlukların geldiği medeniyet seviyesini bazen algılamakta bile zorlanıyorum.
Kaldı ki depresyon kelimesi nasıl olsa yunanca bilmem ne kökünden geldiği için
gayet o dönem kullanılıyor olabilir.
Ama durun, M. Mollaosmanoğlu’ya
özel bir sataşmam elbette ki var; Kitabın bir yerinde “Rüyalar gerçek ötesi
bizim algıladığımız rüya süresinden 10 kat uzundur. Yani bize 20 sn. gibi gelen
bir rüya aslında 20 dk. sürmüştür” gibi
bir şey vardı. Pontus matematiği bizimkinden çok farklı değilse 20 sn. 10 kati
200 sn. yapar. 200 sn’de 20 dk. etmez.
Şaka bir
tarafa zaten hayran olduğum milat öncesi uygarlıklara dair ilginç detaylar
içeren bu kitabı çok beğendim. Sanıyorum, bundan sonra yönümü değiştirmemde
öenmli bir basamak olacak bu kitap. Kırmızı siyah renklerle bezeli kpak güzel. En
üsttte baştan miğfer giymiş bir koç zannettiğim, sonradan boğa olduğunu (ya ne
olacaktı) bir figür var. Nette aradım aynısını bulamadım, bilgisayarıma duvar
kağıdı yapacaktım. Bir de kitap beyaz kağıda basılmış. Ebadındaki değişiklikte
bir araya gelince ders kitabı gibi bir havası var. Yazarın dediğine göre son
kısımda bir hata varmış, açıkçası ben finale daldım ayrıntıyı farkedemedim. Ama
kesinlikle yeniden daha güçlü bir yayınevi tarafından basılması gereken bir
kitap. hayranlarına not, Ilgın hasta şimdilik bu kitabın başka fotosu yok...
0 Yorumlar
Yorumlarınız bizim için önemli...