Yaşam bir erkek için bile kolay değil. Kasların daha güçlü olacak, onun için ağır yükler taşımanı isteyecekler, zorla sorumluluklar yükleyecekler omuzlarına. Sakalın olduğu için ağlarsan sana gülecekler ve şefkate gereksinmen olsa bile bu böyle olacak. Önünde bir kuyruğun olacağı için, savaşta ölmeni ya da öldürmeni buyuracaklar; ve ta mağara çağından kalma baskı ve kıyıcılığı sürdürmek için suç ortaklığı yapmanı isteyecekler.
Ara sıra, takipçisi olduğum türlerin açık ara dışında türlere de
yöneliyorum. Peki, o kitabı neye göre seçiyorsun diye sorarsanız, belli bir kıstasım
yok ama en önemli etken kaderin ağları diye cevap verebilirim sanırım. Doğmamış
Çocuğa Mektup'u kitaplarla pek arası olmayan bir arkadaşım "mutlaka
okumalısın" diyerek tavsiye etmişti, merak ettim, aldım, okudum. -Gelecekteki
kendime not: Bir daha asla kitapla arası iyi olmayan birinin tavsiyelerine
kulak asma.-
Başlar başlamaz, daha ilk cümlede "Eyvah!" dedim,
"Fularsız yakalandık." Şu açılışa bakar mısınız: "Bu gece var
olduğunu bildim, hiç yokluktan kaçıp kurtulmuş bir dirim damlası…"
hemen koştum, çekmeceleri talan ettim. Lakin bizim evde fular ne arasın? Çaresiz
hanımın çeyizine nedensizce tıkıştırılan tülbentlerden birini boynuma doladım. Merak
edenlere, opera dinlemek zorunda bırakılan bir Sivaslı'nın ızdırabıyla
"boğazlarım şişti diyorum" İlgili fıkra için tıklayınız…
Peki, haklısınız, özür dilerim. Böyle duygusal ağırlıklı bir kitabın
yorumunun başlangıcı böyle olmamalıydı. Ama birazdan vereceğim örneklerden
sonra eminim sizde bana hak vereceksiniz; takılmamak imkânsız.
Savaşmak kazanmaktan çok daha iyi, yolculuk yapmak varmaktan çok daha güzel.
Doğmamış Çocuğa Mektup, sevgilisiyle evlenmeden önce hamile kalan bir
kadının, karnındaki bebeği ile acılarını, hüzünlerini, umutlarını, hayallerini,
kaygılarını, sevincini ve öfkesini paylaşmasından ibaret. Kahramanımız, evlilik
dışı bir ilişki sonucu dünyaya bir çocuk getirmenin, bekar bir anne olmanın
zorluklarının yaşarken, yakın çevresinin baskıları sonucu, çocuğu doğurmak ile kürtaj
yaptırmak arasında tarifsiz bir ikilem yaşıyor. Kitap boyu karakterin, değişen
etkenlerle (fizyolojik olanlarda dâhil) bu iki karar arasında kalmasına şahit
oluyoruz. Ve işin garibi hangi kararı alırsa alsın kadınla aynı fikirde
oluyorsunuz. (Demek ki benim vücudum, benim kararım sözü, sadece içi boş bir
slogandan ibaret değil.)
Arka planda ise dikkatimi başka bir şey çekti. O tarihlerde (kitabın
yazıldığı 1975 yıllarında) Avrupa'da ki mahalle baskısı dene şeyin, günümüz
Türkiye'sinden çok da farklı olmadığını görüyoruz. Anne, baba, sevgili, patron,
arkadaş, hatta doktorların bile evlilik dışı bir hamileliğe bakışı bugün ki
halimizden çok farklı değil. Ha onlarda durum değişip, biz de hala aynı
kalmışsa da çok canınızı sıkmayın, aramızda sadece 40 sene var. Sadece iki
boğaz köprüsü daha sonra aradaki farkı kapatırız.
Yalnızca çok ağlamış olanlar yaşamı tüm güzelliği içinde algılayabilir, keyifle gülebilir. Ağlamak kolay, gülmek güç.
Doğmamış Çocuğa Mektup, daha önce bir kitabını okuduğum ve çok
beğendiğim, Asılacak Kadın'ın yazarı Pınar Kür tarafından çevrilmiş. Her ne
kadar sayın Pınar Kür'ü eleştirmek haddime olmasa da, bu kez aynı beğeniye
ulaşamadım. Her nedense, elit mi desem, entelektüel mi desem, saray
Osmanlıca'sı gibi, sadece belli bir zümreye hitap eden bir dil kullanılmış.
Örneğin şu cümleyi 6-7 kez okudum, noktalama işaretlerinin yerini
değiştirdim, yetmedi, işaret ekledim çıkardım ama gene anlamadım. Bir de siz
bakın; eğer aptal olan bensem kafama kafama vurun; "Kimi zaman engin bir
utku duygusu doluyor insanın içine ve bu utkuyla birlikte gelen dinginliğin
içinde sana hiçbir şey dokunamaz: ne çekmek zorunda olduğun fiziksel acı ne
feda etmek zorunda olduğun için ne de vazgeçmek zorunda olduğun
özgürlüğün."
Yine anlamlarını az çok tahmin edebildiğim ama kullanılmalarına anlam
veremediğim dirim, yüzger, uslamlama, varsıl, dural kalmak, çarnaçar, ansımak
gibi kelimeler havada uçuşuyor. Bu arada bu kelimelerin yüzger hariç hiç birine
kelime işlemcim uyarı vermiyor. Kelimelerin yüzger hariç hepsi Türk Dil
Kurumu'nun sitesinde mevcut. Ancak demek istediğim bu değil. Misal; "… Hekim
yatmam gerektiğini söyledi. Ve işte şimdi devinimsiz yatıyorum." Merak ediyorum
"hareketsiz yatıyorum" demek çok mu zor? "Devinimsiz"
deyince daha mı edebi oluyor?
Her neyse, tüm bunlara rağmen yine de çoğu cümle hedefini on ikiden
vuruyor. Zaten yaptığım alıntılardan da anlayabilirsiniz. Kitapta bunlar gibi
daha onlarca harika söz öbeği var.
Hangi düzen, hangi ideoloji altında doğarsan doğ, her zaman bir başkasının halısını temizleyen bir kadın, çikolata isteğiyle yanıp tutuşan, utanan bir çocuk olacaktır.
Anlatıyı ilk başlarda piyasadaki onlarca kürtaj karşıtı ajitasyondan
biri gibi bulabilirsiniz. Ancak durum hiç de öyle değil. Yazar bize bunların çok
daha ötesinde objektif bir bakış açısı sunuyor. Yine de hamile olanların
okumamasını tavsiye ederim. Ama hamile kalmaya karar verme aşamasındaysanız,
size kesinlikle bir fikir verecektir.
Can Yayınları'ndan satışa çıkan kitabın kapağı, anne ve bebek temalı
yüzlerce facebook sitelerinden birinden rasgele seçilmiş gibi duruyor. Ama asıl
facia arka kapakta; baştan sona kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, her
sayfa da çocuğuna kadın olmanın zorluğundan, asaletinden, kadın haklarından ve
feminist kuramlardan bahseden bir kadını tarif ederken "Erkeğinden
ayrılmış bir kadından…" diye başlayan cinsiyetçi ve son derece eril
bir cümle ile başlamak nasıl bir akıl tutulmasıdır çok merak ediyorum.
Son olarak, Eyy ev sahibesi zengin kaltak, o kızcağıza çikolata vermedin ya, ben senin ta…..
Orijinal Adı: Lettera a un bambino mai nato
Yayın tarihi: Ağustos 2015 (11. Baskı)
Yazar: Oriana Fallaci
İtalyanca'dan Çeviri: Pınar Kür
Ebat: 13 x 19,5 cm
Sayfa: 128
ISBN: 9789755107431
Goodreads Puanı: 3.86
0 Yorumlar
Yorumlarınız bizim için önemli...