Cengiz Han'a Küsen Bulut

 "Bazıları insan hayatının önemli olduğunu sanıyorlardı... Ne laf ya! Devlet bir sobadır ve yakıtı da yalnız insanlardır."


Kitap, daha önce bahsettiğim ve aslında pek o kadar da beğenmediğim Gün Olur Asra Bedel isimli kitabın, içeriği ve yayınlanacağı dönem itibari ile devlet tarafından sansürlenerek kitaptan çıkarılan kısmı. Sebep ne olursa olsun sansürü asla tasvip etmesem de bu sefer iyi ki sansürlemişler diyorum. Zira Yedigey'in tonla anısı arasında kaybolup gidecekken bu hali ile daha okunası olmuş.


Cengiz Han'a Küsen Bulut, Kazak ve Karakalpak Destanlarını gelecek kuşaklara aktarmak için efsaneleri öğrenmeye kafa yoran, bunları bir kitap altında toplamaya çalışan, bu nedenle KGB'nin dikaktini çeken eski savaş esiri, öğretmen Abutalip Kuttubayev'in tutuklandıktan sonra olanlar anlatılırken, araya serpiştirilen (ve kitabın çoğunu kaplayan) kendi derlediği ve başını derde sokan efsanelerden biri. Bu nedenle kitapta ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken iki hikaye var.

Cengiz Han'a Küsen Bulut efsanesi gerçek bir Kırgız efsanesi mi, yoksa yazarın bu kitap için kurguladığı bir hikaye mi bilmiyorum. Aradım ama maalesef net bir bilgiye ulaşamadım. Ancak diğer hikaye ile arasındaki benzerlik kurgu olma ihtimalini güçlendiriyor. Ama büyüyü bozmayalım, gerçek bir efsane olarak kabul edelim. Efsaneye göre dünyayı fethetmek üzere sefere çıkan Cengiz Han, savaş konvoyunda bulunan kadınların doğurmasını yasaklar. Ancak aşklarına gem vuramayan Yüzbaşı Erdene ve İmparatorluk sancaklarına ejderha motifi işlemek ile görevli Togulan bu yasaya karşı çıkar ve Kunan dünyaya gelir. Cengiz Han'ın buyruklarına karşı gelmenin cezası bellidir ama Cengiz Han'ın asıl zoruna giden şey başkadır. Togulan sancaklara kendi alev gözlü, güçlü ejderhasını nakşetmiştir. Yani sancaklarda resmedilen ejderha Cengiz Han değil Ertene'dir. Ha sahi bir de bulut var. Ama ondan bahsetmeyeceğim, o bulutu kendi gözlerinizle, Aytmatov'un ağzından okumanız gerek. Şimdilik bilmeniz gereken tek şey; eğer bu gün Moğol Hükümdarlığına tabi değilsek, bunun bu küçük bulut sayesinde olduğudur.


Efsanenin içine saklandığı diğer hikayede ise; geçen sefer tutuklanıp giderken Boranlı'da kalan sevdiklerine hep beraber üzüldüğümüz Abutalip'ip acılı hayatını görüyoruz. Stalin rejimine yaranmak isteyen sorgu yargıcı Tansıkbayev'in uydurma delilerle başta Abutalip olmak üzere bir sürü insana vatan haini damgası vurmasına şahit oluyoruz. (Lan ben bu filmi bi yerden gördüydüm) Bu hali ile sağlam bir sistem eleştrisi.

Anlatım büyüleyici. Hele ki hücre vagonla sorguya götürüldüğü sırada evinin önünden geçen Abutalip'in Boranlı'ya yaklaşırken hissetiklerinin aktarılması burnunuzun direğini sızlatacak cinsten. Kısa olması tadımlık olmasının yanı sıra, ağlamanızı önlemesi açısından da iyi olmuş. Eğer okursanız Gün Olur Asra Bedel'den hemen sonra, hatta ilgili kısım geldikten sonra araya girerek bu kitap okunmalı. Ben bilmediğim için yapamadım, siz artık biliyorsunuz.

Yazar her zamanki gibi yine okuru kandırmaktan imtina etmiş. Öyküleri ve karakterlerin başına gelenler en az gerçek hayat kadar acımasız ve gerçekçi. Bununla beraber okuduğum diğer 10 kitabında da mutlu son görmedim. 

Orjinal ismi ve harika çevirisine rağmen çevirenin ismi belirtilmeyen kitap Elips Yayınları tarafından basılmış. Daha öncelerde de söylediğim gibi küçük boyutlarda basılması yazarın şanına yakışmasa da 7 TL'lik etiket fiyatı bunun sebebini açıklıyor. Umarım fiyat daha fazla kişiye ulaşmasına sebep olmuştur. 


Yorum Gönder

0 Yorumlar